Bilgiler Yapay Zeka’ ya, İşler Robotlara Emanet… -Turkishtime (Şubat 2017)
Google geçtiğimiz senelerde 3,2 Milyar $ ödeyerek termostat ve duman detektörü üreticisi Nest Labs firmasını satın aldı. Her yıl onlarca teknoloji firmasını satın alarak yeni know-how ‘lar elde eden koskoca Google’ ın, duman detektörü firması ile ne işi olur diye düşünüyorsanız Google’ ın evlerimize sızmak için neler yaptığından hiç haberiniz yok demektir… Belki biz ülkemizde başka dertlerle uğraşırken pek de farkında değiliz ama, şu anda büyük bir devrim yaşanıyor. Uzmanlar bu devrimin buhar makineleri ile başlayan Endüstri Devrimi’ nden de büyük bir devrim olduğuna inanıyorlar. Çünkü o ilk devrimde makineler sadece kol gücünün yerini almışlardı. Bugün ise bilgisayarlar “düşünce ve karar verme” yetilerimize alternatif oluşturuyorlar. Gelin bu devrime, AIRevolution’a, yani “Artificial Intelligence &Robotics” Devrimi’ ne Türkçesi ile “YapayZeka ve Robot Devrimi” ne biraz daha yakından bakalım.
Herşey bundan bir 10 yıl kadar önce akıllı evlerin (Smart Home) tasarımı ile başladı, ardından akıllı telefonlar (Smartphones) hayatımıza girdiler. Daha sonra iş dünyası akıllı ofisler (Smart Office) ile tanıştı ve bugün artık sürücüsüz akıllı otomobillere (Smart Car) ne zaman sahip olabileceğimizi tartışıyoruz. İş dünyası artık ürettiği diş fırçasından saç fırçasına kadar herşeyi internete bağlanabilecek şekilde tasarlıyor. Bu iki ürünü; uyaklı oldukları için değil, gerçekten İnternet’ e bağlanma ihtiyacı en son olan ürünler oldukları için seçtim ve tamamen gerçek örnekler…
Günlük hayatımızda kullandığımız araç gereçlerin hepsi gittikçe akıllanıyor. Yapay Zeka ile donatılan bu araç gereçlerin çoğu artık insanlardan komut alabilir hale geliyorlar. Bu makine-insan etkileşiminin kurulmasında da “Chatbot” “Personal Asisstant” “Voice Asisstant” ya da “Personal AI” gibi isimler verilen araçlar başı çekiyorlar. Google’ ın Alexa yazılımını kullanan Echo’ su, Apple’ ın Siri’ si, Amazon’ un Home’ u, Microsoft’ un Cortana’ sı, Facebook M ve Cubic’ i gibi araçların tümü sesle kontrol edilebilecek şekilde dizayn edilmiş yapay zeka uygulamaları. Bunlar “semiautonomous”, yani yarı otonom gereçler. Tam anlamıyla bağımsız değil de yarı özerk olarak çalışıyorlar, kendilerine bir soru yöneltildiğinde bir dizi analiz yapıyorlar, karar alıyorlar ve bunu paylaşıyorlar. Yani bir nevi “apparatus sapiens”, insansı araçlar diye tanımlayabiliriz. Big Data yani Büyük Veri ile beslenen algoritmalar, sinir ağları benzeri yapılarla araç ve gereçlere “Deep Learning”, yani “Derin Öğrenme” diye türkçeleştirebileceğimiz bir özellik kazandırıyor. CUI, “Conversational User Interfaces”, yani “Konuşan Kullanıcı Arayüzleri” teknolojisi geliştikçe e-ticaret, güvenlik, müşteri hizmetleri ve eğlence gibi sektörlerde bu araçların kullanım alanı da artıyor.
Google’ ın Echo isimli araçla kullandığı sesli komuta sistemi Alexa, artık farklı markaların ürünlerine de yerleştiriliyor. Örneğin LG buzdolaplarına, Samsung süpürgelere, Whirlpool çamaşır makinelerine, Lenovo hoparlörlere, Ford da bazı otomobil modellerine Alexa üzerinden sesli komuta sistemleri entegre ediyor. Alexa; IoT’ ye, yani (Internet of Things) Nesnelerin Interneti’ ne bağlanan gereçlerin ortak iletişim platformu olma yolunda ilerliyor. Bulunduğu ortamdaki sesleri takip ve kayıt eden Alexa’ nın, bazı cinayetleri aydınlatmak için delil olarak kullanılıp kullanılmayacağı bile gündemde. Donanım üreticiliğinden kopup yazılım konusuna ağırlık veren IBM’ in geliştirdiği WATSON da yapay zeka programlarının en son ürünlerinden biri. Bir zamanlar yine IBM’ in geliştirdiği Deep Blue’ nun satranç şampiyonlarını yenmesi gibi, IBM’ in efsanevi kurucusu Thomas J. Watson’ un adını taşıyan bu yazılım da (Türkiye’ de de Büyük Risk adı ile yayınlanan fakat dünyadaki kadar büyük ilgi görmeyen) Jeopardy! gibi bilgi yarışmalarının şampiyonlarına kafa tutuyor, ya da strateji oyunlarında inanılmaz başarılara imza atıyor. Tüm bunları yaparken de belki de en önemli özelliği olarak Watson ile iletişim kurmak için, herhangi bir bilgisayar dilinin kullanılmasına gerek olmaması. Doğal dillerle soru yönelterek bilgiye ulaşabiliyorsunuz.
Bireysel yapay zeka asistanları sorulan soruları analiz ederek hafızasındaki bilgilere yeni bilgiler ekliyor ve böylece size sadece sorduğunuzda hava durumunun nasıl olacağını söylemekle kalmıyor, aynı zamanda siz sormadan hergün saat 17:00 ile 18:00 arasında yürüyüş yaptığınızı bildiği için, size evden çıkarken şemsiye almanız gerektiğini hatırlatıyor. Yapay zeka bilgisayarlarla olan ilişkimize yepyeni bir boyut getiriyor. Herşey ama herşey yeniden dizayn ediliyor. Örneğin akıllı telefonlara yüklediğimiz app’ lerin de miyadı doldu. Oysa app’ lerin hayatımıza girmesi sadece birkaç senelik bir olaydı. Ama artık sesle soru sorabildiğiniz ya da direktif verebildiğiniz araçlar varken kim app’ lerle uğraşmak ister ki… Akıllı telefonlara yerleştirilen yapay zeka uygulamaları; siz arkadaşınız ile akşam yemeğini nerede yiyeceğiniz konusunda mesajlaşırken, evinizin yakınında yeni açılan bir restorana rezervasyon yaptırıp yaptırmamak konusundaki fikrinizi soruyor. Çünkü akıllı asistanınız siz sormadan sosyal medyadaki tavsiyeleri analiz etmiş ve çevredeki en iyi restoranın bu olduğuna karar vermiş. “Hey bu aletlere neler oluyor?” diye düşünüyorsanız, durun bu daha başlangıç…
Yapay Zeka ile donatılmış sistemler artık çok farklı alanlarda da kullanılmaya başlıyorlar. Örneğin geçtiğimiz sene New York’ da bir kilisede ilk kez bir “akıllı günah çıkarma hücresi” hizmete girdi. Deneysel olarak yürütülen bu projede uzmanlar bir insanın, bir makineye ne kadar açılabileceğini test etmek istiyorlar. Bilgisayar günah çıkartmak isteyen kişinin anlattıklarını dinleyip analiz ediyor, sorular yöneltiyor, kişinin bir rahibe anlatmaya cesaret edemeyeceği detayları öğrenmeye çalışıyor. Ses tonunu analiz eden sistem, karşısındakinin ruh haline göre, konuşmanın nasıl devam edeceğine karar verebiliyor. Los Angeles’ da da sanal psikologlar devreye sokulmuş durumda. Yaşadıklarını bir insana anlatmak istemeyen kişiler, “Ellie” adı verilen bilgisayar animasyonu ile konuşuyorlar. Ellie, tıpkı gerçek bir psikolog gibi “hayatındaki en mutlu olay neydi?” benzeri sorular soruyor, aldığı cevapları analiz ediyor ve önerilerde bulunuyor. Bu arada da el kol hareketlerini bakışlarını kaçırıp kaçırmadığını, gülmesinde bir gariplik olup olmadığını da kontrol ediyor. İşin ilginci savaş travması yaşayan eski askerler gibi kullanıcılar, gerçek bir psikologla görüşmek yerine, tedavi sürecini Ellie ile sürdürmeyi tercih ediyorlar, çünkü Ellie’ nin kendilerini daha iyi anladığını düşünüyor ve Ellie’ ye gerçek bir psikologdan fazla güvendiklerini söylüyorlar.
İnsanların yapay zeka ile donatılmış bilgisayarlara ve robotlara daha fazla güven duyması için, bu araçlar genellikle 10-12 yaşında bir çocuk büyüklüğünde yuvarlak kafalı ve kocaman gözlü sevimli bir çocuk yüzüne sahip şekilde dizayn ediliyorlar ve “Nao”, “Pepper” ya da “Myon” gibi şirin isimler takılıyor. Dünyada ev robotu kullanımının en yüksek olduğu ülke Japonya’ da, yalnız yaşayan yaşlı kişilerin bir ev robotu sahibi olması gündelik bir konu haline gelmiş durumda. Hatta ülkede pek çok kişinin sahip olduğu “Aibo” isimli robot köpekler için oluşturulmuş özel bir mezarlık bile mevcut.
Otomobil üreticileri aracın direksiyonuna yerleştirdikleri sensörler ile sürücünün stres durumunu ve yorgunluk miktarını analiz ediyorlar ve tehlike yaratacak düzeye geldiğinde gösterge tablosunda küçük bir kahve fincanı yanıp sönmeye başlıyor. Bu teknolojiye “Affective Computing” yani “Duygusal Programcılık” adı veriliyor. Empatica isimli şirketin ürettiği kol bantları, derinin iletkenliğini ve ısısını kontrol ederek, sara krizi ya da depresyon anı gelmeden önce hastaları uyarabiliyor. Benzer şekilde Shore isimli bir yazılım, cep telefonlarına yüklendiğinde kullanıcının mimikleri ve ses tonunu analiz ederek, nasıl bir ruh halinde olduğunu anlıyor ve kullanıcının gerginliğinin artması durumunda, telefonla psikolojik danışmanlık merkezlerini arıyor ve kullanıcı ile bağlantı kurulmasını sağlıyor. Ofislere, mağazalara, sınıflara, muayenehanelere ya da banka şubelerine yerleştirilen “Smiletracker” ya da “Mood Meter” isimli yazılımlar içerdeki müşteri ve çalışanların mutluluk düzeyini ölçüyor ve gerekli durumlarda üst yönetimi uyararak önlem alınmasını sağlıyor. HTC’ nin yeni Modeli U Ultra arayan kişilerden hangilerinin telefonun sahibi için önem taşıdığını belirleyip bu aramalara öncelik verebiliyor. U Ultra kullanıcının ajandasına girilmiş bilgileri kullanarak, örneğin bir toplantı sırasında ses düzeyini kendiliğinden düşürüyor, ya da o akşam kullanıcının bir programı varsa ve pil düzeyi azaldıysa, ekran parlaklığını azaltarak ya da bazı programları devreden çıkartarak o akşamki pil ömrünü uzatıyor.
Affectiva isimli danışmanlık şirketi başta Coca-Cola ve Unilever olmak üzere 1.400’ e yakın şirkete duygusal programcılık konusunda hizmet veriyor. Arşivlerinde 75 ülkeden, farklı ırklardan ve çeşitli yaş gruplarından 3.000.000 yüze ait “duygu datası” mevcut. Yeni reklam filmleri yayına girmeden önce deneklere gösteriliyor ve bu kişilerin reklamı izlerken mimikleri ile verdikleri saniyelik mikro tepkiler arşivdeki duydu dataları ile karşılaştırılarak yorumlanıyor. Böylece deneklerin ilgisini çeken, ya da dikkatini dağıtan sahneler belirlenip reklam filmine yeni bir format verilebiliyor. Yazılım, sahte gülümseme ile gerçek kahkaha arasındaki farkı bile ayırt edebiliyor. Film Endüstrisi de bu hizmetlerden yararlanıyor. Filmler vizyona girmeden önce deneklere izlettirilip tepkilerine göre filmde değişiklikler yapılabiliyor. Hatta korku filmleri üreten İngiliz film şirketi Portal Entertainment, izleyen seyircilerin tepkisine göre senaryoda anlık değişiklikler yaparak korku dozunun arttırılıp azaltılabildiği filmler hazırlıyor.
Yapay Zeka ile donatılmış algoritmalar pek çok farklı alanda insanların işlerini kolaylaştırıyor. Örneğin Google’ ın Waymo projesi gibi sürücüsüz araçlara yerleştirilmesi planlanan bir yazılım trafik işaretlerini %99,46 oranında doğru algılayabiliyor. Hem de sadece kısmen görünüyor, ya da kötü ışıklandırılmış veya vidası düşüp ters dönmüş olsalar bile… 50.000 görselle gerçekleştirilen deneyde insanların başarı oranı ise %98,84, yani algoritmadan daha düşük. Geçtiğimiz günlerde Volkswagen şirketi de Internet’ e bağlanıp trafik ve yol durumu gibi bilgileri alıp verecek sürücüsüz akıllı otomobiller geliştirmek için Çinli Qualcomm ile işbirliği yapacağını açıkladı. Çinli LeEco şirketi de ürettiği bisikletlerin İnternet bağlantılı olacağını duyurdu. İnsanlar tarafından yapılsaydı binlerce saat sürecek Google Street View görüntülerindeki bina numaralarının okunması ve kaydedilmesi işi, yapay zekaya sahip bilgisayarlar tarafından bir saatten az bir sürede gerçekleştirilebiliyor. Mayfield Robotics tarafından üretilen ev robotu Kuri, yerleri temizleme gibi ev işlerinin yanı sıra, kullanıcısının ruh haline göre müzik çalma ve eve geldiğinde ev halkını yüzünden tanıyıp ismen selamlama gibi işleri de gerçekleştiriyor. GeniCan marka çöp kutularına yerleştirilen sensörler; çöpe atılan ambalajların barkodlarını okuduktan sonra, internete bağlanıp yeni ürün için sipariş verme fonksiyonuna da sahipler. Yapay Zeka’ nın sağlık alanındaki kullanımı ile doktorların günlerce süren çabaları ile belirlenebilecek kanserli hücre taramaları dakikalar içerisinde tamamlanıyor. Hatta yapay zeka, tıp litaretüründe bulunmayan belirtileri bile ortaya çıkartıyor.
Güvenlik alanında hizmet veren alarm.com şirketinin geliştirdiği dronlar, sensörler tarafından evin çevresinde alışılmışın dışında hareketlenmeler tespit edildiğinde kendiliğinden havalanıyor ve çevrede gerçekten tehlike yaratan kişiler olduğuna karar verirlerse, ev sahibinin telefonuna ve polise uyarı mesajları gönderiyorlar. Akıllı Evler’ den “Bilinçli Evler” e (Conscious Home) doğru bir dönüşüm yaşanıyor. Öngörüsel Emniyet diye türkçeye çevirebileceğimiz “Predictive Policing” algoritmaları ve Precobs (Pre Crime Observation System), yani Suç Öncesi Soruşturma Sistemleri geçmiş suç vakalarını ve şehirdeki etkinlikleri analiz ederek, hangi semtlerde, hangi saatlerde suç işlenebileceği ile ilgili analizler yapıyor ve güvenlik önlemlerinin o bölgelerde yoğunlaşmasına imkan sağlıyor. IBM’ in geliştirdiği Blue Crush yazılımının sadece Tennessee Eyaleti’ nde işlenen suçlarda % 30’ luk bir düşüşe sebep olduğu belirtiliyor. “Suçludan Önce Suç Yerinde Olmayı” hedefleyen yapay zeka sistemleri suç potansiyeli taşıyan kişileri de belirliyor. Örneğin danışmanlık şirketi Accenture’ nın Londra Polisi ile yaptığı bir çalışma sonucu 300 kişilik bir potansiyel suçlu listesi belirleniyor ve bu listedeki 6 kişinin poliste hiçbir kaydı bulunmamasına rağmen, 5 tanesi gerçekten birkaç hafta içerisinde suça bulaşıyorlar.
2012 yılında Amerika Minneapolis’ de Target süpermarket zincirinin henüz okula giden 20 yaşından küçük bir kıza; bebek elbiseleri ve bebek yatağı için indirim kuponu göndermesi ilginç bir gelişmenin tetikçisi olmuştu… Kızgın baba market zincirinin “küçücük kızı” na neden bebek promosyonları gönderdiğine tepki gösterince, Target özür dilemiş ve şirketin promosyon algoritmasının, kızın market kartını göstererek yaptığı alışverişlerden böyle bir sonuç çıkardığını açıklamıştı. Genç kız; kokusuz bir parfüm, içine bebek eşyası da konulabilen bir omuz çantası ve magnezyum tabletleri de olan 25 farklı üründen bazılarını satın aldığı için program müşterinin hamile olduğuna karar vermişti. Skandal tam kapanırken ilginç bir bilgi ortaya çıktı: Kız gerçekten de hamileydi… Bazen de algoritmalar aynı ürün için farklı müşterilere farklı fiyatlar göstererek müşterileri kızdırıyorlar. Örneğin Amerikalı Kırtasiye zinciri Staples’ in Internet mağazası, aynı zımba için bazı müşterilere 15,79$ bazılarına da 14,29$ fiyat gösteriyor. Tüketicilerden gelen tepkiler üzerine ortaya çıkıyor ki, oturduğu yerin yakınında, rakip kırtasiye zincirlerinin mağazaları varsa, sistem bu kişilere daha ucuz fiyatlar sunuyor.
Tabii yapay zeka’ nın hayatımıza bu kadar dahil olması bazı tüketicileri huzursuz etmiyor değil. Kişisel verilerin saklanması, yasalarla güvence altına alınıyor, fakat bu verilerin algoritmalar yardımıyla karar süreçlerinde kullanılmasının önünde hiçbir yasal engel yok ve bu da tüketicileri huzursuz ediyor. Xerox firmasının iş başvurusu yapan eleman adaylarını değerlendirdiği algoritma, şirket merkezinin yakınında ikamet eden adaylara öncelik verdiği ortaya çıkınca, şehrin görece düşük gelirli dış bölgelerinde oturan kişiler tarafından haksız yere mağdur edildikleri için tepkilerin odağı olmuştu. Sigorta şirketleri akıllı saatler kullanarak vücutları ve sağlık durumları ile ilgili bilgileri düzenli olarak kendileri ile paylaşan müşterilere daha hesaplı fiyatlar vermenin hazırlıklarını yapıyorlar. İlerde belki vergi dairelerinin de, ne kadar sağlıklı besinlerle beslendiğini akıllı buzdolabının verileri ile ispat edenlere, vergi kolaylıkları getirebileceği konuşuluyor. Yurt dışındaki bazı bankaların kredi taleplerinin değerlendirirken Facebook hesaplarındaki bilgileri de değerlendirmeye katması, paylaşılan kişisel verilerin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Buzdolaplarının ve çöp kovalarının bile İnternet’ e bağlanıp ürün siparişi verdikleri bir dünyada, tüketicilerin marka tercihlerinin ne kadar önemsiz olduğu da ortaya çıkmaya başladı. Çünkü bir süre sonra örneğin bir yoğurt markasının promosyon mesajları gönderen algoritmasının hedef kitlesi; tüketiciler değil, onların kullandıkları buzdolapları olacağı için pazarlamanın da büyük değişimlere gebe olduğunu söyleyebiliriz.